30 Haziran 2011 Perşembe

21. YÜZYILDA KEMALİZM

Sınıfsal devrimlerin ezilen ulusların yazgısını değiştirmediği birçok uygulamada görülmüştür. Sovyet devrimi buna iyi bir kanıt olmuştur. Rusya gelişmiş, Kafkaslar, Sibirya ve Türkçe konuşan uluslar sömürülmüştür. Ayrıca bürokrasi, yöneten ve sömüren yeni bir güç olarak ortaya çıkmıştır.

Öte yandan, bir seçenek olarak ortaya çıkan Sosyal demokrasi de ancak kapitalizmin gelişmiş bir görüntüsü olabilmiştir. İçeride sınıfsal dengeleri gözetirken, dışarıda ezilen ulusların sömürüsünü acımasızca sürdürmüştür.
Kemalizm, sosyalizmin sınıf çelişisi yerine ezen ve ezilen uluslar arasındaki çelişkiyi temel çelişki olarak görür. Bu nedenle bir üçüncü dünya ideolojisi olarak ortaya çıkmıştır. Kemalizm, önce ulusal bağımsızlığın kazanılması; sonra toplumda eşitlik, özgürlük ve adaletin yerleştirilmesi, ekonomik ve sosyal gelişmenin sınıflar, katmanlar ve bölgeler arasında dengeli olarak sürdürülmesi ve daha sonra da uluslar arasında karşılıklı yararlara dayalı eşit ilişkilerle, barış içinde, insanca bir düzenin kurulabileceği savındadır. İç sömürünün engellenmesinde, toplumun iç dengelerinin sağlanmasında halkçılık ve devletçilik ilkeleri belirleyicidir. Kemalizm’in temel ilkeleriyle, bütünleyici ilkeleri, belirtilen dünya düzeninin kurulmasını sağlayacak kuralları içermektedir.

Kemalizm’in bir üçüncü dünya (eski adıyla bağlantısızlar) ideolojisi olması, geçerliliğini azaltmaz. Tersine çoğunluğu oluşturan ezilen ulusların gereksinmelerine yanıt vermesi, dünyanın geleceği için çok önemlidir. Akılcı ve bilimci bir düşünce sistemi olan Kemalizm, öteki üçüncü dünya ideolojilerinden üstündür. Toplumu bir mühendis gözüyle inceler. Bir toplum mühendisliği projesidir. Az gelişmiş ülkeler için özgün bir model olan Kemalizm’i her toplum, kendi tarihine, coğrafyasına, toplumsal yapısına, ortam ve koşullarına göre uygulamalıdır. Kemalizm’in geçmişteki ya da gelecekteki uygulamaları başka ülkelere bir kalıp gibi giydirilemez.

Kemalizm, Türkiye’de de 21. yüzyıl koşullarına uygun olarak yorumlanmak ve uygulanmak durumundadır. Antik çağ düşünürü “aynı suda iki kez yıkanılmaz” derken sürekli bir değişimin varlığını, bu nedenle hiçbir şeyin aynı kalmadığını anlatıyordu. Bugün Kemalizm’e karşı olanlar,”Türkiye 1930’lara dönemez “ derken hem bu bilimsel gerçeği, hem de Kemalizm’in akılcı ve bilimci devrimciliğini bilmezlikten geliyorlar.

Önemli olan öz’ün korunmasıdır.

21.Yüzyılda Kemalizm’in yeniden öne çıkması için salt yirmi yıllık tarihsel ve başarılı bir deneyim olması yetmez. Öncelikle Türkiye’de, yeniden yönetime gelmesi gerekmektedir. Türkiye yeniden önder ve örnek ülke olmalıdır. Bunun için, amaçlarını ve stratejilerini belirleyen Kemalist hareket, basit bir muhalefet hareketi gibi düşünülmemelidir. Okullar, üniversiteler, sendikalar, odalar, kooperatifler, dernekler ve resmi kurumlarda Kemalist düşüncenin egemen olması gerekmektedir. Gençlik kazanılmalıdır. Gençliğin olmadığı hiçbir devinimin başarı şansı yoktur. Hareketin geleceği için de güvence gençliktedir.

M.Kemal, bu yüzden Cumhuriyeti gençlere emanet etmiştir.

Türkiye, Kemalist ulus devleti yeniden yaratmalı ve bir dünya sistemi olarak geliştirmelidir. Kemalist ulusçuluk ve laiklik, bütün İslam ülkeleri ve Türkçe konuşan uluslar için sağlam bir temel oluşturmaktadır. İslam devrimi ihraç etmeye heveslenen devletlerin korkusu Kemalizm’dir. Bu nedenle diyoruz ki,

Tarih, Kemalizm’i yeniden yazacaktır.

Yeryüzünde ileri bir bilimsel ve teknolojik küreselleşme yaşanmaktadır.Teknolojik küreselleşmenin getirdiği olanaklarla siyasal bir küreselleşmeyi dayatan emperyalizm, kitleleri baskı altına almıştır..Amaç, ulus devlet anlayışını yok etmektir. Türkiye’deki piyasa ekonomisi, özelleştirme ve küreselleşme bayraktarları ile siyasal İslamcılar ulus devlete karşıdırlar. Ayrılıkçılar da emperyalist güdümlü olduklarından Kemalist ulus devlete düşmandırlar. Kendileri için düşündükleri güçsüz ve şoven devlet, tam küreselcilerin istediği gibi bir devlettir.

Bu oyunun asıl aktörü emperyalizmdir. Kârlı çıkan da emperyalizm olacaktır.
İşin en ilginç yanı, dünyada ulus devletlerin sonunun geldiğini ve ortadan kalkmaları gerektiğini söyleyen emperyalist devletlerin tümü de ulus devlettir. Fransa, Almanya, İngiltere, Japonya hatta ABD ve ötekiler... Gelişmekte olan ülkelerden gelen mallar için yasaklar, kotalar koyarak kendi piyasalarını korurlar. Yurttaşları onlar için çok değerlidir. Ülkelerine vizesiz girilmez. Kendi ulus devletleri iyidir. Bizimkilerin yok olması uygundur. Hatta kendi ulus devletleri, - dış ilişkiler dışında- tam da M. Kemal’in ulus devleti gibidir.

(29 Mayıs 2011, Sarıgöl)